Hakkımda

Fotoğrafım
Fotoğraf, müzik, gezi, yemek, hukuk = Rüya =)

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Çetin Altan ve Ara Güler Söyleşisinden.

"Ara G.: Şimdi ben bir arkadaşa gidiyorum. Apartmanlardan birinde, altıncı katta bir karı dışarı çıkmış, cam siliyor. Hizmetçi. Ben böyle bakıyorum.

"Çetin A.: Neresine bakıyorsun cam silerken? Bir yerine mi?

"Ara G.: Her tarafına bakıyorum.

"Çetin A.: Ben olsam neresine bakardım?

"Ara G.: Şimdi ya ben hikâye anlatayım ya da ben susayım, sen anlat.

"Çetin A.: Anlat, anlat...

"Ara G.: Şimdi ben sokakta yürürken her zaman makinenin ayarını yaparım ki, bir bok olursa hemen çekeyim diye. Ben baktım, ’Bu karı düşer, ’ dedim.

"Çetin A.: Pat!

"Ara G.: Dememle, karının düşmesi bir oldu. Ben dedim diye karı düştü aşağıya. Tır tır tır üç kare çekmişim. Bir de otomobilin üstüne düştü. Otomobilin içinde şoför gazete okuyor. Üstüne bir şey düşmüş, ağğğh diye korkmuş bir adam, yukarıda bir kafa, kafanın burnundan kanlar akıyor... Böyle bir resim."



25 Ağustos 2011 Perşembe

Ağustos Böceği İle Karınca


















Karıncayı tanırsınız
Minimini bir hayvandır
Fakat gaayet çalışkandır
Gaayet tutumludur, yalnız
Pek hodgamdır, bu bir kusur:
Hodkam olan zalim olur.

Bir gün ağustos böceği
Tembel tembel ötüp durmak
Neticesi aç kalarak
Karıncadan göreceği
Bürudete bakmaz, gider
Bir lokma şey rica eder
Der ki: - Acıyınız bize
Coluk çocuk evde açız
Ianenize muhtacız.
Karınca bir yüreksize
Layık huşunetle sorar:
- Aç mısınız? Ya o kadar
Uzun, güzel günler oldu.
O günlerde ne yaptınız?
Böcek inler: - Açız, açız
Bakın benzim nasıl soldu
O günlerde gülen, öten
Sazla, sözle eğlenen ben
Bugün bakın ne haldeyim!
Vallah açız, billah açız,
Halimize acıyınız!
Karınca eğlenir: - Beyim,
şimdi de raksedin, ne var?
'Yazın çalan kışın oynar.'


Tevfik Fikret


21 Ağustos 2011 Pazar

Günün şarkısı!

Gününü sıkıcı olmaktan çıkarmak istiyorsan, sana bir kıyak yapıyorum o zaman BURAYA TIKLA!

14 Ağustos 2011 Pazar

Eşref-i mahlukat!


İnsan doğar doğmaz kendini diğer canlıların efendisi, diğer canlıları da kendisinin hizmetkârı olarak buluverdi. Bunun için hiçbir çaba sarf etmedi, hiçbir iktidar mücadelesine girmedi, hiçbir kurnazlık peşine düşmedi, entrika çevirmedi.
Oysa dünyada cüssesi ondan kat be kat iri, dişleri, gözleri daha keskin, pençeleri daha keskin, çok daha hızlı ve atak yüzlerce çeşit hayvan vardı.
Ama o hayvanlar, değil iktidar mücadelesine girmek, insanlık için köpek gibi sadık, arı gibi çalışkan, koyun gibi nereye güdersen oraya giden birer hizmetkâr görevi gördüler.
En yırtıcı olanlar bile, insanlarla aralarına gizli bir çizgi çekerek, kendi yaşam alanlarına girilmediği sürece insanları rahatsız etmediler. Aslan gibi, kendi mekânlarında sembolik bir krallık sürmekle yetindiler.
Bu doğar doğmaz bulduğumuz manzarayı biraz ters-yüz edelim:
Denizleri balinalar, piranhalar ve köpek balıkları ele geçirsin.
Havayı kartallar, şahinler ve akbabalar kontrol altına alsın.
Aslan ormanlardaki sembolik krallığını resmileştirip insana meydan okusun.
Çöllerde develer başarılı bir isyan hareketi gerçekleştirsin.
Böyle bir dünyada insanlar hâlâ aralarındaki farklılıkları düşmanlık sebebi sayarlar mıydı dersiniz? Koyun kurtla aynı amaç için birleşirken, insan, derisinin rengine aldırır mıydı?
Ve böyle bir dünyada on binlerce insanın ölmesi alelade bir olay gibi geçiştirilir miydi? Eğlence tüm tantanasıyla, kavgalar tüm sertliğiyle, tartışmalar tüm hararetiyle devam edebilir miydi?
"Ne yapalım, hayat devam ediyor diyerek kameraya gülümseyebilir miydi?
Hiçbir şey yapamasa da, hiçbir şey yapamamanın azabını duymaz mıydı?
Bir tür dayanışma.
Bir "tür" dayanışması.
Neyse ki sadece bir varsayım.
İnsan hâlâ eşref-i mahlukat. Hâlâ tüm canlılar ona hizmetkâr.
Ama bu, aşağıların en aşağısına düşmesine engel değil.
Dünyayı insan görünüşlü hayvanların istila etmesine ise hiç engel değil...